Geleceğe yönelik tasarılarıyla irade, zorunluluk inancına, yani dünyanın rehavet olarak adlandırdığı düzenine gösterdiğimiz rızaya karşı koyar.Yine de dünyanın sadece şimdi değil geçmişte de hiçbir zaman için olması gerektiği gibi olmadığı herkes için açık değil midir? Ayrıca bu ‘olması gereken’in ne olduğunu kim bilir ya da şimdiye kadar kim bilmiştir ki? ‘Olması gereken’ ülküseldir ütopyanızla bağlantılıdır; dünyada hakiki bir yeri ya da topos’u yoktur. Zorunluluğa duyulan güven, her şeyin ‘olacağına vardığı’ inancı, olumsallık bedeli ödenerek satın alınan özgürlükten çok daha tercih edilir değil midir?” Yabancılaşmanın “yabancılaşma” olarak adlandırılamadığı, yani “doğallaştığı” bir bağlamda “irade”nin ve “eyleme”nin gereksizleşmesi kaçınılmaz hale geldi. Bu türden bir kadercilik, “iradenin iyimserliği”ni süresiz erteleyerek, olayların “olacağına varacağı” bir perspektifi meşrulaştırdı. Zihnin Yaşamı’nda “dünya aşkı”yla kalemine sarılan Arendt, çağdaş siyaset felsefesi alanında üzerine oldukça çaba harcanan bu soruna özgün bir cevap üretmeye çalışırken, Aristo’dan Platon’a, Hegel’den Kant’a ve Heidegger’e bize ucu bucağı olmayan siyasi düşünce yolculuğunda bir pusula sunuyor. Var ettiğimiz dünyayı, başka türlü de tasavvur edebileceğimiz, inşa edebileceğimiz bilincini, ardımızda bıraktığımıza duyduğumuz sorumlulukla, dünyevi bir aşkla hatırlatan başucu mirası...

Benzer Kitaplar