Veysel Boğatepe, genç edebiyatımızın yetenekli ve üretken kalemlerindendir. Yayınladığı 4 kitabının ardından şimdi elinizde tuttuğunuz, 12 zarfsız mektuptan oluşan bu kitapta, Boğatepe’nin çocukluğundan başlayarak uzayıp giden uzun yolculukları, soğuk terminallerin bekleme salonlarını, bireyin kendi kimliğini sorgulayışını, Eylül yalnızlığında içi titreten sonbaharın gizemini ve her defasında bozguna uğrayan aşkta yenilgiye boyun eğen ‘‘Ayrılıklar hep böyle aynı mı olur sevgilim?’’ diyecek kadar saf, uysal çocuğu bulacaksınız. Aynı çocuğun dili büyük bir ustalıkla kullanırken, belli zamanlarda da dilin üst sınırlarını zorluyor oluşunu göreceksiniz. Şiirsel anlatı tekniği oldukça başarılı olan bu kitapta Kimi zaman susmalara gidiyorum biliyor musun, çünkü sözcükler tükendi. Terk edilmeyi bazen de susmanın en iyi ders olduğunu, ders verircesine anlatan bir ifade kullanıyor. Hep aşkların kaçış noktasına gitmek yerine, durakta hala olabilirliği beklemek, efsane hamurunun iyi karıldığının ispatı değil mi? Günümüzde çağdaş Leyla ve Mecnun’u yaratarak ayakta tutabilen ender yazarlarımızdandır Boğatepe... Onmaz kaçışların feraha koyulduğu dik duruş. Yazılarında hiç bir zaman dil örgülerindeki kurgudan ödün vermeyen kimliğiyle ve aşka uzanan diller çıksın sloganıyla karşımıza çıkıyor. ‘‘Ardına bakmadan büyük adımlarla dön artık ait olduğun yere’’ derken, vazgeçilmez bir sevdadan geri döndüğünü kabullenişini dile getirirken, dili de günlük dilin elemanı olmasına rağmen ustacadır. ‘‘Çalkantılı bir hayatın karanlık fonu üzerinde tanrının sana bağışlamadığı hangi güçle ayakta duracaksın bilmiyorum’’. Bu cümleleri okurken, karanlığa ses getirilmesinin uzun uzadıya emekten geçtiğini daha çok anladım. Daha önce hiç denenmedi karanlığın böyle bir özelliği olduğu. Sahip olduklarımızdan kaçmak yerine, sahip olduklarımızla sahip olabileceklerimizi ne kadar da üstün bir kurguyla anlatmış.Taklitten uzak ve esrik akşamların düzgün duruşlu kişisi olarak. Buyurun sayfalar sizin... Mustafa Suphi