''Şahitlik, adı konulmamış bir tutsaklıktır, akıp geçenin hatırasına hapsolmaktır.'' 25 Temmuz 1943… Çukurova Ekspresi iki gün sürecek Adana-İstanbul seferi için yola koyulur. Namus derdi ya da yasak aşk yüzünden kaçanlardan, askerlere, memurlara, müzisyenlere, mahkûmlara, kondüktörlere dek pek çok insanı ve hikâyeyi taşıyan, üstelik bütün bu hikâyelere büyük bir merakla kulak veren 11 numaralı vagondayız. Anlatıcı ise bu meraklı vagonun ta kendisidir. 11 numaralı vagonun ağzından iki gün boyunca tanık olduklarını ve sefere ilk çıktığı 1900 başlarından Bağdat demiryolunun inşasını ve haliyle bir imparatorluğun yıkılıp yeni bir devletin inşasının 1943 yılına kadar gelen hikâyesini dinleriz. Zaman Lekeleri, Ömer F. Oyal’ın kaleminden sürükleyici bir memleket ve memleketten insan manzaraları tarihi… TADIMLIK “Bedriye karartma yüzünden ışıkları yanmayan, içeriden sadece cılız mavi ışıklar gelen istasyona bakıyor. Direklerdeki lambaların bazıları zaten yanmıyor, yananlarsa hastalıklı görünüyor. Küçük istasyon zaten cansız. Cansızlık mavinin ölgünlüğünü, yıldızların uzaklığını artırıyor. Bekleyen sadece birkaç yolcu var. Onlar da üçüncü mevki vagonlara koşturuyor. Satıcılar bile pek umutlu değil. Sesleri gökteki muhayyel bombardıman uçakları duyabilirmiş gibi yavaş çıkıyor. Bütün bunlara rağmen bir temizlik, bir ferahlık duygusu hâkim. Evet, havada bir berraklık var. Bedriye sigara içiyor, bir kadının ortalık yerde sigara içmesi yadırgatıcı, kondüktör bakıyor mesela, satıcılar ve yolcular bakıyor. Bedriye aldırmadan bir nefes daha çekiyor. Muhtemelen herhangi bir nazarı dikkate alacak eşiği çoktan aştığını düşünüyor. İstanbul’un yaklaştığını düşünüyor. Yeni bir hayatın olanca kasvetiyle yaklaştığını düşünüyor. Yeni hayatın nasıl bir şey olacağını düşünüyor. Yeni bir hayat diye bir şey elbette ki yok. Onun yerine kişilik adı verilen, çember gibi, kavanoz gibi kahrolası bir şey var. Hep aynı hataların yapılması, aynı doğruların imkânsızlığı, aynı engellere takılıp tökezlenilmesi diye bir şey var.”