Ozan Kaçar’ın ilk romanı Uzaktakiler’den tanıdık olduğumuz rüya ve gerçeklik, delilik ve bilgelik, yolculuk ve durağanlık izlekleri bu romanda ironi ve şiirsel bir dil ile okurla buluşuyor. Okudukça kendini açan bir dünyaya adım atacağınız bu roman zaaflar davası özlemi ile yanan Yakup’tan arkadaşı Edip’e, Cansever’in Ruhi’sinden Samsa parodisine, Cervantes’in Don Kişot’undan İkinci Yeni şiirine oradan da yazarın kendisine uzanan garip ve hinliklerle dolu bir meta anlatı. Postmodern romanın temel öğelerinden üstkurmaca, metinlerarasılık ve çoğulculuk estetiğinin ustalıkla kullanıldığı Zaaflar Radyosu türüne az rastlanan bir metne çağırıyor okuru. “Yakup, nokta ve virgül dışında imlaları alınmış evinde düşüncelerden ve düşlerden yorulup daha da halsizleştiği sırada ölmemek için daha büyük uykulara daha büyük düşlere dalmak istemiş. Çünkü ölümden kaçmak için en uygun çarenin uykulara saklanmak olduğunu düşünmüş. “ “Ağırlık Yakuplara bakmış, hepsine sıfat bulmuş. Belirsiz Yakup, kimsesiz Yakup, saydam Yakup, boşluktaki Yakup, haylaz Yakup, çocuk Yakup, masum Yakup, Çağrılmayan Yakup.” “…kimi Yakupların yetişmesi gereken trenleri, gitmesi gereken evleri, çalışması gereken işleri, okunması gereken kitapları, ödenmesi gereken borçları varmış. Bu yüzden, işte sırf bu yüzden bazı Yakuplar gitmiş. Bir avuç Yakup mu kalmış, yok, daha çokmuş Yakuplar. Tekrar önündeki boşluğa bakmış Yakup, ne olsundu şimdi bu boşluk, deniz mi bulut mu şiir mi? Ne?”