“Hak, dostum haak!” Günlerdir İstanbul ceridelerinde “İlk teravihe müteakip Divanyolu’ndaki Arif Bey’in Kıraathanesi’nde Meddah Eflatun nam kimesne tarafından şâyân-ı temâşâ, bir garip hikâye icra olunacağından” diyerek ilan ediliyordu bu gece. İşte şimdi, üstünde siyah istanbulin, asası bacaklarının arasında, sol omzundaki beyaz makremenin bir ucu ceketinin içine sokulmuş adam, dilden dile yayılmış bir korkuyu fısıldayacaktı kulaklara. Yer Kızıl, 2. Abdülhamid döneminin renkli, kargaşalı, hengâmeli, entrikalı dünyasının kapısını bir yangınla aralıyor. Tulumbacılar sarıyor dört koldan şehri, yangın sönüyor fakat dumanların arasından faili meçhul cinayetler çıkıyor. Yıldız Sarayı’nın kartalları Çakaldağlı ve Yaman, sahneye adım atarken İstanbul, binbir muammaya bürüyor sokaklarını. Bir meddah yetişir belki imdada.