12 Eylül her şeyi öyle savurmuş, öyle dağıtmıştı ki, yaşanan şeylere, toplumun en politik insanları bizler bile şaşkınlıkla bakıyorduk. Her mahalle, işyeri 12 Eylül tarafından resmen örgütlendiriliyordu... Dile kolay, aylardır yalnızca ölüm, yakalanma, hepsinden önemlisi de salkım salkım çözülme haberleri alıyorduk. Yalnızca haber almıyor, bizzat yaşıyorduk. En tanıdıklarımız, yoldaşlarımız, amansızca sürdürülen sürek avlarında teker teker yakalanıyor, öldürülüyor, işkenceden geçiriliyor ya da kaybediliyordu. Gazeteler, radyolar, televizyonlar yakalanmaları, öldürülmeleri, idamları bir bayram havasında verirken, bunun karşısında hiçbir şey yapamadan öylece oturmak, onları dinlemek, üstelik o anda bile yalnızca kendi güvenliğini düşünmek zorunda olmak kahrediyordu bizi.