Macar Yazar Maurus Jokai’nin Çingene Baron kadar bilinmeyen ancak başlı başına şaheser olan Yanya Aslanı ve Yeniçelerin Son Günleri , Osmanlı tarihi içinde geçen yarı masalsı bir romandır. Romanın kahramanı olan ve kitaba adını veren Yanya Aslanı Tepedelenli Ali Paşa, bir Osmanlı Paşası ve Arnavutların o dönemdeki en büyük şehri olan Yanya’nın tek hâkimidir. 80 yıla yakın ömründe, annesi dâhil binlerce insanın kanını döken, savaş sanatında akıl danıştığı Cin den de Derviş ten de daha zeki olan, adeta Şeytan’a pabucunu ters giydiren Tepedelenli, gözdesinin, biricik karısının ve çocuklarının ihanetine uğrar. Ardından da müttefiki Rumlar ve askerleri Arnavutlar tarafından ihanete uğramaya devam eder. Bir dönem İstanbul’daki Padişah’ın da gözdesi olan Yanya Aslanı, sonunda kimsenin artık yaşamasını istemediği bir kişi haline gelir. Ancak Yanya Aslanı nı öldürmek öyle kolay değildir. Padişah 2. Mahmut’un da söylediği gibi: Taş taş üstünde kalmaz! Yanya Aslanı ve Yeniçerilerin Son Günleri’nde Jokai bir yandan bu masalsı kahramanın, efsanevi yaşam öyküsünü anlatırken, bir yandan da yenileşme ve reform yapma çabasında sancılar yaşayan Osmanlı’nın yıkılış dönemine ışık tutar. Bir zamanlar devletin gözdesi olan Yeniçeri Ocağı artık baş belasıdır. Babı Ali’nin gözdesi olan Paşa artık halledilmesi gereken bir sorundur. İstanbul’da sık sık isyanlar çıkmakta, şehir alev alev yanmaktadır. Yanya Aslanı Tepedelenli Ali Paşa’nın gönlünü ise ne kendi infaz ettirdiği çocukları, torunları, ne de gözünün önünde yok olup giden ordusu, kalesi, zenginlikleri yakmaktadır. Onun gönlünü alev alev yakan Emine’dir. O gün ne konuştukları bu iki adam arasında sır olarak kaldı. Padişah’ın yanından çıkan derviş koridorda yanan buhurdanlıktan bir kömür parçası alarak yere şöyle yazdı: Elsiz baş olmayı, başsız el olmaya yeğlerim! Bu cümleyi Padişah dışında kimse anlayamadı. O gün Padişah’ın emriyle yirmi bin yeniçeri öldürüldü. Top ateşi ve kılıçtan kurtulan yeniçeri artıkları baltalarla parçalanarak ve boğularak öldürüldüler. Ölüler Boğaz’a atıldı ve cesetler zaman içinde dalgalarla uzak ülkelerin sahillerine vurdu. Sahillerdeki cesetler Bektaş’ın Çiçekleri’ne aitti. Bu olaydan sonra Yeniçeri kelimesi Osmanlı tarihinde bir daha görülmedi.