Veri çağı da diyebileceğimiz bir döneme hızla yaklaşıyoruz. Özerk otomobillerden insansı robotlara ve akıllı kişisel asistanlardan akıllı ev cihazlarına, çevremizdeki dünya, yaşam şeklimizi, çalışma ve oyun tarzımızı dönüştüren temel bir değişim geçiriyor. Verinin kendisi ve işlenmesi, saklanması ve iletilmesi, özellikle 1980’lerde kişisel bilgisayarların icadından itibaren insan yaşamının tüm yönleri için kritik bir öneme sahip oldu. Teknolojinin ve ona sahip olanların insan yaşamına yön verebilme gücünün nereye varabileceğini kestirebilmek giderek güçleşiyor. Bu anlamda George Orwell’in 1984 isimli romanının günümüzü (ve belki de geleceğimizi?) betimliyor olması insanı ürkütmüyor değil. Herhangi bir yılda gezegenimizde üretilen, paylaşılan ve kopyalanan tüm verilerin toplamı ile tanımlanan bu dijital varoluş hızla büyüyor ve biz buna küresel veri diyoruz. Son on yılda pek çok alanda dijital dönüşümler gerçekleşti. Gelecek on yılda da verinin gücünü kullanarak ulaşılabilecek şeyler ancak insanın hayal gücü ile sınırlıdır. Veri bilimi, insanın sezgilerini kullanarak veriler arasındaki örüntüleri keşfedip hayatı kolaylaştırmanın (belki de zorlaştırmanın?) bir yolunu gösteriyor. Her ne olursa olsun, insan en temel dürtüsü olan merakını gidermenin yollarını keşfediyor aslında. Böylece, karmaşık süreç ve yapıların temelindeki yalınlığı ortaya çıkarabiliyor.