Sonradan şark şiirinin ruhumda ışıması gibi birdenbire parlayan bir kadın kokusu aldım. Yanımda oturan kadına baktım ve gözlerimi bu eğlenceden de çok kamaştırdı; birdenbire tüm şenliğim o oldu. Daha önceki yaşamımı iyi anladıysanız, o anda kalbimden fışkıran duyguları da tahmin edebilirsiniz. Okşayabilmek için deliye döndüğüm bu ak ve yuvarlak omuzlara takıldı gözlerim; sanki ilk kez çıplak kalmış gibi hafifçe pembeleşmişlerdi: Pek edepli, adeta bir ruhu olan ve ışıkta ipekli bir kumaş gibi parlayan saten bir teni vardı bu omuzların. Ellerimden çok daha pervasız olan bakışlarım, bu iki omuzu birbirinden ayıran çizgi boyunca yukarıdan aşağıya kaydı. Kalbim şiddetle çarparak, korsesini görebilmek için doğruldum ve tertemiz tüller içersindeki o güzelim, mükemmel ve yusyuvarlak bedenin uzantısı olan olağanüstü bir gerdan, aklımı başımdan aldı. Bu başın en ufak ayrıntıları bile, içimde pek derin hazlar uyandırdı. Küçük bir kızınki gibi kadifemsi bir boynun üzerindeki dümdüz taranmış saçların parlaklığı, tarağın bıraktığı ve düşgücümü alabildiğine harekete geçiren parlak beyaz çizgiler, tamamen aklımı başımdan aldı. Hiç kimsenin bana bakmadığından emin olduktan sonra, annesinin bağrına atılan bir çocuk gibi atıldım, başımı gömerek bu sırtı ve omuzları öptüm. Kadın müthiş bir çığlık attı, ama müzik sesi bunun duyulmasını engelledi; geri döndü, beni gördü ve Mösyö! dedi. Ah! Keşke, Küçük bey! Neler oluyor size! deseydi, belki de onu öldürebilirdim; ama bu Mösyö! demesini duyduğumda gözlerimden sıcak yaşlar boşandı. Bu sevgili sırtla tamamen uyumlu kül rengi saçlarla taçlanmış bu yüce yüz ve görkemli bir öfkeyle bana bakan gözler karşısında, taş kesildim. Kendisinden kaynaklanmış olan bu çılgınlığımı anladı ve benim pişmanlık gözyaşlarımdan o yüce sevgimi sezdi; beni bağışladığını anlatan yüzündeki saldırgan ifade silindi, bir tür utanç duygusuyla kızarıp kıvılcımlandı. Kraliçelere yakışan bir edayla uzaklaştı.