Anadolu’da bir kız çocuğu doğar. Yıl 1939’dur. Ata’nın yitirildiği yılın ardından dünyaya gelmiş ve ilk piyanoyu bir lisede görmüştür. O yıllarda liselerde piyano bulunmaktaymış. Hem de Anadolu’muzun bir köşesinde; Afyon’da. Okumaya ve şiire daha da ötesi müziğe meraklı bu genç kız ileride sesi dünyaca bilinecek bir sopranodur. Güler Keskinkaya’nın anıları sadece bir müzisyenin anıları değil, aynı zamanda ülkemizin yakın tarihine de ışık tutan, sosyal yaşama, aile hayatına ve eğitime yönelik ipuçları da veren bir çalışmadır. Ülkemizi yurtdışında da en başarılı şekilde temsil eden opera sanatçısı Keskinkaya’yı, Güzel bir bahar günüydü; Ağabeyim beni “Sana bir şey göstereceğim,” diyerek Afyon Lisesi’ne götürdü. Kocaman, parlak siyah renkte ve üzerinde beyaz siyah tuşları olan o çok ilginç nesneyi göstererek: “Biliyor musun Güler, işte bu piyanodur,” dedi. “Tuşlara basınca sesler çıkar. Sen de tuşlara bas, bak neler duyacaksın.” günlerinden; İtalyan kültür heyetine başarılı bir konser yapınca Roma Accademia Nazionale di Santa Cecilia akademisinin “perpesione mente” mükemmelliyetlik kursunda Giorgio Favaretto ile çalışmak üzere burs kazandım” süreçlerine değin bir azim ve yükselişin öyküsünü, müzik tarihimize ışık tutan samimi bir akış içinde okuyacaksınız.