Eğer Tanrı seçme şansı sunsaydı yine o mizah ustası, büyük filozofun dünyanın ortası olarak tanımladığı noktayı üzerinde barındıran o güzel topraklarda dünyaya gelmek isterdi yazarımız. Ölümünün üstünden sekiz yüzyıl geçmesine rağmen adından hâlâ o dönemki tazeliğiyle söz ettiren Nasreddin Hoca’nın biricik Akşehir’inde. Ve bu seçme şansını; bir çınar gibi dimdik, sapasağlam duruşuyla o saygıdeğer adamın reislik ettiği mütevazı memur ailesinde hayatın başlangıç noktasını bulmaktan yana kullanırdı elbette. 1963 yılında beş çocuklu bu masal tadındaki ailenin en son bebek sevinci olmuştu. İlk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. Bu süre içinde insanlarla kurduğu tatlı iletişim ve dönemin kalıplaşmış karakteristik özelliklerini geride bırakan estetik fikir yapısıyla hep dikkat çekti. 1990 yılına gelindiğinde bunlar dünyaya bahşettiğim eserlerim diyeceği iki çocuğa sahip olduğu evliliğini gerçekleştirdi. Kısa süre de olsa bir öğretmenlik yaptı ve bu alanda da insanların üzerinde iz bırakmayı başardı. Yazarın bu ilgi çekiciliği yadsınamaz öyküyü nakşettiği sayfalarda, herkesin kendinden bir şeyler bulması muhtemel... Çağdaş yaşam arayışı da diyebiliriz Umut Yüklü Mektuplar’a, Anadolu’nun eski bir kasabasında güzel kokarak açmaya çalışan bir gülün çırpınışları da... Mektuplarla canlanan yaşamın sanatla bütünleşmesinin güncel örnekleri var bu arayışta ya da çırpınışta. Kıstırılmışlıktan ve öngörülen yazgısından kurtularak yoğun yaşam kesitlerine ulaşma serüveniyle aktarılanlar, bir insanın somut ve zengin ufuklara nasıl yelken açtığının canlı bir örneğini sunuyor. Romanlaştırılan bu canlı örnekte karşımıza en yakın tarihimizle örtüşen bir sevgi masalıyla buluşuyoruz. Hani yok edilen ve hep aranan masalla. -Öner Yağcı-