Biz, aynı rengin iki farklı tonuyduk. Bir yanda soğuk bir gecenin üzerine dökülen ay ışığı, diğer yanda kar yağarken bile parıldayan bir güneş... O ve ben, birbirinden uzak ama aslında bir o kadar yakın iki kişiydik. O ateş, ben baruttum. Temasımız son derece yakıcı olabilirdi ve birbirimizden uzak durma ihtimalimiz, bir buzulun ortasında can çekişen kıvılcım kadar yetersizdi. Kimisi buna kader diyebilirdi, kimisi tesadüf... Ne söylendiğinin önemi yoktu; şu noktada önemli olan tek şey ateşin kuvvetiydi.