Gövde’nin / yüzün / bakışın kendinden koptuğu biricik mekân aynadır. Aynada bakılan yüz / gövde, öteki bakıştan mahrum olduğu için: duruşunu onaramaz, o bakıldığı halini ‘bakış’ın uzağında bulamaz. Öyleyse gövde / yüz kendini nasıl bilecektir? Bilemeyecektir. Yani gövdemiz / yüzümüz bilmemizin krizidir. Gövde / yüz ve bilinç bu yüzden, birbirine teması aynada değil belki şiirde arar. Bulur mu? Çabalar… Gövde hem kendisini barındırır; yani kendisine barınaktır, hem de varlığıyla bir temsili işaret eder. Hangi temsili? Ölüm ve dirim! İhlâl, bizzat gövdenin hem varoluş hem yok oluş gerekçesidir. Kendine gerekçe olan gövde kendi yok oluşunun da gerekçesidir. Öyleyse? Gövde yalnızca bir ihlal’e değil bir iptale de işaret eder. Gövde bu bakımdan gerçek’in nüfuz edilemeyen demir odağıdır. Onu bilemeyiz. Yalnızca sözde temsile yelteniriz… O da ancak / belki şiirle, şiirde… Mesut Aşkın