Hepimiz iyiyi doğruyu biliriz de aslında, ahh nerden başlamalı, nasıl güvenmeli kendine? Korkulara doğru nasıl yürümeli, ne kadar tutmalı elinden kalbin, ne kadar beyni boşlamalı, çok konuşan eş dost akrabayla, gitmeee diye bağıran mekanik işleri kimin kucağına bırakmalı? Kiminin kocası bahanesi, kiminin ailesi, kimine göre devlet sorumlu tüm mutsuzluklardan, kimine göre her şey torpille oluyor memlekette falan filan işte. Ağlamaklı içsel çocuğumuzun sonu gelmez tedirgin hal değiştirmelerine rağmen iç sesiniz de susmaz, “hadi be kardeşim hayat daha ritimsel bir şey olmalı, yaşam daha bir tutkulu daha bir devinimli olmalı” der... Hadi ikinci sesin volümünü kabartalım mı? Korkmak da adettendir hem, kim korkmuyor ki, yine de adım atabilen değil mi cesur? Hiç düşmeyen; hiç başarısız olmayan var mı? Yok! Elini tutmak istiyorum… Elini verir misin?