Ulus devletlerin kendi egemenlik tarifleri ve milliyetçilik projeleri ısrarlı bir millî safiyeti gerektirmiştir. Sadece gündelik hayat üzerinde biçilen bir safiyet arayışı değildir bu. Milliyetçiliğin bir ufuk olarak benimsendiği, toplumsal yaşamda ise diğer leri açısından kolay atlatılamayan toplumsal travmaya sebep olan bir süreçtir. Bütün milliyetçilikler gibi Türk milliyetçiliği de bundan azade değildir. Ayhan Aktar’ın son dönem makalelerini biraraya getiren bu kitap, milliyetçilerin kendilerini pek haklı gördükleri alanlara ve dönüm noktalarına eğiliyor. Konuşulmasından dahi imtina edilen Ermeni tehciri ve bunun etrafında örülmüş resmî tahkimatın kırıldığı tartışmalara dair yazılar kitabın ağırlıklı kısmını oluşturuyor. Aktar bu yazılarında, kafa sayma yöntemlerini pek ciddiye almadan günümüzdeki tehcir tartışmalarını son dönem Osmanlı Meclis-i Mebusan zabıtları ile karşılaştırarak inceliyor. Türk-Yunan nüfus mübadelesi tartışması ise Türk ve Yunan milliyetçiliklerinin kendi egemenlik sahalarını millî-homojen kılmak için nasıl çırpındıklarını, insanların hayatlarını nasıl pervasızca değiştirdiklerini ve bu süreçteki diplomatik oyunları ele alıyor. Kitabın iktisadi hayatla ilgili kısmında ise millî iktisat tartışmalarının başka bir cephesine eğiliyor yazar. Liman kentleri ve bunların etrafında gelişen kozmopolit özellikleri ağır basan ticari hayatın, Türkleştirme siyaseti ile hem kendi gelişme dinamiklerini nasıl tıkadığını hem de liman kentlerinin kozmopolit sosyal dokusunun nasıl tek renkli bir yapıya dönüştüğünü Bursa’daki ipek sektörü ve Şark Ticaret Yıllıkları aracılığıyla tartışıyor. Ayhan Aktar’ın bu derlemesinde yer alan yazılar, gâvursuz memleketin kendine bile bir hayrının olmayacağını bir kez daha hatırlatıyor.