Türk dış politikasının en önemli özelliklerinden biri sürekliliğidir. Cumhuriyet`in kuruluşundan beri, ufak sapmalar dışında hemen hemen aynı çizgiyi izleyen Türk dış politikası, değişen hükümetlerle değişmeyen bir niteliğe sahiptir. Türk kimliğinin bir boyutu olarak İslam, iç politikada olduğu gibi dış politikada da belli bir etki kapasitesine sahiptir. Ancak, Cumhuriyet`in temelleri olan ulus-devlet ve laikliğin, dış politikanın da temellerini oluşturması nedeniyle, bu etki sınırlanmaktadır. Zira Türk dış politikasının yapıcıları (askeriye ve hariciye) ülkenin en "laik" ve "Batılı" kurumlarıdır. Bu çalışmada, tüm Cumhuriyet dönemi boyunca İslam`ın Türk dış politikasındaki yeni ele alınmış ve genel bir analize tabi tutulmuştur. Özellikle 1990`lı yıllarda eleştiri konusu olan, dış politikanın "İslamileştirilmesi"nin ne kadar gerçekleştiği tartışılmıştır. Kürüselleşme ile birlikte İslam, uluslararası ilişkilerin gündemine yoğun bir biçimde girmiştir. Batı tarafından soğuk savaş sonrası dünyasının anarşik ortamının en önemli müsebbiblerinden biri olarak görülen İslam, Doğu`nun da rüştünü ispatında ve kimlik arayışlarında odak noktasını oluşturmuştur. Bu süreçten, ister istemez Türkiye de etkilenmektedir. Çalışmanın temel savını, İslam`ın Türk dış politikasında belirleyici bir unsur olmadığı oluşturmaktadır. Bu bağlamda, "laik" bir devlet olan Türkiye`nin, örneğin İslami bir örgüt olan İKÖ`ye üyeliği, ancak realist ve pragmatik yaklaşımlarla açıklanabilir dış politika stratejileridir. İslam, Türk dış politkasında bir referans kabul edilmemekle birlikte, dış politika açısından, uluslararası ortamda bir tutunma noktası olduğu da gerçektir.