Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyetine geçiş birçok açıdan hem bir kopuş hem de bir süreklilik içermektedir. Monarşik bir yönetimin Cumhuriyete dönüşümü için de bu söylenebilir. Osmanlı monarşisi kapitalist dünya sisteminden kopamamış ve 18. yüzyılın başından itibaren hem bilinçsel ve hem de kurumsal değişimlere sahne olmuştur. Osmanlı toplumu Tanzimatla birlikte dinsel aidiyetler arasında eşitlikle ve temsil kurumlarıyla tanışmıştır. 1876’da ilk anayasa ilan edilmiş, 1908’de ilan olunan İkinci Meşrutiyetle de siyasal katılım, temsil, siyasal parti ve halk ve hakimiyet-i milliye olguları siyaset alanına dahil olmuştur. İmparatorluğun son dönemine yalnızca savaş değil rejime yönelik kuramsal ve eylemli mücadeleler de damgasını vurmuştur. Bu mücadelelerin bir parçası olarak savaş döneminde yerel, bölgesel ve ulusal kongreler oluşmuştur. Bu dönemde, siyasal aktörlerin sınıfsal kimliği de değişmiştir. İşte bu süreklilik içinde Cumhuriyet önemli bir sıçrama olarak doğmuştur.