1971 yılında henüz lise son sınıf öğrencisi iken bir Fransız rehbere; meğer tur lideri imiş, biz bu ayrımları daha sonra öğrendik; çevirmenlik yaparak ilk turizmle ve Anadolu turları ile tanışmam gerçekleşti. Bu aynı zamanda acı bir deneyimdi. Ermeni asıllı olan rehberin gittiğimiz her noktada Türkiye aleyhine bir şeyler anlatması, doğru ya da yanlış olmasına hiç aldırmaksızın Sumela`smdan İshak Paşa Sarayı`na kadar tüm tarihi eserleri Ermeni kökenlerine dayaması bana. rehberliğin ne kadar önemli bir meslek olduğunu yeterince açık bir şekilde anlattı. Zaman zaman müdahale etmeye çalıştıysam da hem sadece bir çevirmen olarak konumum, hem de bilgilerimin sığlığı nedeniyle her seferinde bozguna uğradım. Bu, acemice, bilinçsizce çabaların ve sonunda uğranılan bozgunların konukların kafalarına yerleştirilmiş ön yargıları daha da pekiştirdiğine tanık oldum ve hırslandım. Ben ülkemi daha iyi tanımalı, daha iyi tanıtılmasına yardımcı olmalı, bunun için de daha iyi donanıma sahip olmalıyım dedim. Yoğun bir şekilde çalışmaya başladım. Bu kararımda gezmeyi ve ülkemi çok sevmemin yanında günün koşullarına göre oldukça iyi bir yevmiye gelirine sahip oluşum ve grubun kimi üyelerinin benden sadece birkaç yaş büyük bir Sorbonne Üniversitesi Felsefe öğrencisi olan Fransız rehbere benden daha fazla ilgi göstermiş olmaları da olabilir. 1971`den günümüze kadar kimi yıllar 180 güne ulaşan, kimi yıllar 15-20 günle sınırlanan süreler içerisinde rehberlik yapmaya devam eltim. Rehberlerin toplum içerisinde hem gelir hem de konum olarak hak ettikleri yerleri alabilmeleri için uzun yıllardır mücadele ettim ve halen de ediyorum.

Benzer Kitaplar