Tavuk Prenses’te öykü Pamukya adında bir ülkede geçiyor: Kral Ulugıdı ülkenin kıyısındaki ormanda yaşayan cadı Aygölge’yi kızdırır. Gel zaman git zaman kralın ikiz kızları doğar. Aygölge intikam almak için ikizlerden birini kaçırır ve ona kendi kızıymış gibi bakar. Pamukya’da ise kayıp prensesin üzüntüsü küçük büyük demeden tüm ülkeyi sarmıştır. Olaylar, ikizlerin (Mumu ve Juju) 10. yaş gününde fosirik tosirik, hopidik kubidik, puttura çuttura fıttıra, ne olacak şimdi acaba gibi bir hal alır. Başına gelen talihsiz olayın sonucunda cadılık sanatının tüm inceliklerini öğrenen Juju ortalığı biraz karıştırır... Tavuk Prenses bundan yüzyıllar önce... diye başlıyor ve belki de insanlık tarihi kadar eski, başımıza çok çoraplar ören empati sorununa dikkat çekerek farklı olanı anlamanın önemine değiniyor. Zeynep Alpaslan, birbirinden ayrı büyürken kendilerini hep yarım kalmış gibi hisseden, yetişkinlerin sorunlarının sonuçlarıyla baş etmeye çalışan prenseslerin iç dünyasına okuru başarıyla dahil ederken bir yandan da prenseslik kavramına eğlenceli bir ironiyle yaklaşıyor. İkilemeler ve sözcük oyunlarıyla zenginleştirdiği eğlenceli üslubuyla okuru sarıyor. Reha Barış’ın resimleri öyküye eşlik etmenin ötesine geçip onu hissetmenizi sağlıyor... İyi okumalar...