Yüce Allah (cc) âlemlerin halk ediliş amacını şöyle açıklıyor: “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmekliğimi sevdim. Halkı zuhura getirdim. Ta ki Beni bilsinler” Allah’ı bilebilecek varlık olarak da insanı zuhura getirerek; “Ey âdemoğlu! Seni kendim için, âlemleri Senin için yarattım” diyerek insanın kendi indindeki yerini açıklamıştır. Peygamber Efendimiz (sav); “Nefsini bilen Rabbini bilir” buyurarak Allah’ı bilme yolunu bizlere açık tutmuştur. İnsanın ilahi hakikati olan nefs-i natıka ilahi tevhid hakikatinden, Zati ilimden mertebe mertebe şehadet alemine indirildiğinde, çokluk unsurları ile perdelenir. Nefs tezkiyesi süreci kemale erdiğinde insan ile Allah arasındaki nefsi münasebet bilkuvveden bilfiil hale gelir. İlahi nefs, ilahi tecellileri yansıtan Hakk’ın aynası haline ulaşır. Tüm nefsler elestte, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” soru ve “Evet Rabbimizsin” cevaplarına şahit tutulmuştur. Tüm nefisler bu verdikleri sözü şehadet âleminde de uygulayıp, şu Allah kelamını söylemek için zuhurdadırlar: “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” Bu kitap, nefsin miracı olan tasavvufi irfan yolunu ve bu tevhid sözünü idrakle söyleyebilmenin mertebelerini açıklamaktadır.