İnsanın manevî ve ahlakî yönünün eğitilmesi, olgunlaştırılarak kemal derecesine yükseltilmesi tasavvuf ilminin konusu olarak değerlendirilmiştir. Önceleri tâlip ve mürîd olarak isimlendirilen sûfîahlakî bir takım merhalelerden geçerek kendisinde mestur ve meknûz olan yani saklanmış ve sırlanmış hakikatleri keşfedecektir. Böyle bir keşif sûfînin benliğindeki özelliklerin / duyuların ortaya çıkmasını ve bunların doğru ve isabetli bir tarzda kullanımını mümkün kılacaktır. İnsanı insan yapan ve onu diğer mahlûkattan ayıran nitelikler sûfînin benliğinde subût bulacaktır. Bu nitelikler sûfîlerin Hakk’ın meclâsı yani tecellî mahalli olarak gördükleri insanın benliğinden zuhûr eden güzel ahlak kâideleridir. Sûfîlerce Hakk’ın sûreti üzere yaratılan ve ona halife olan insan “Ben ona kendi ruhumdan üfledim (bkz. Sâd 38/72, Hicr 15/29)”âyet-i celîlesinde ifade edildiği üzere ilahî bir manayı yüklenmiştir. Bu mana insanın “Biz insanı en güzel şekilde yarattık (Tîn 95/4)0”âyet-i celîlesiyle ortaya konulduğu tarzda sâdece sûretiyle değil sîreti ile de sahip olduğu güzel ve üstün vasıfları aksettirmesidir. Bu ise insanın davranışları ile ortaya çıkan güzel ahlak kâideleri olarak yorumlanmıştır.

Benzer Kitaplar