Tarih boyunca, adı din, inanç, mezhep, vatan, millet ya da başka bir şey olsun, kutsal sayılan değerlerin ortaklığı ve kuvveti, ancak gerçek bir iktidar mücadelesi ortaya çıktığında belli olmuştur. İktidar mücadelesinin ve çıkar hırsının; İblis’i Allah’ın, insanı tanrısının, kardeşi kardeşin, âşıkları birbirinin, evladı babanın, havariyi peygamberinin, din kardeşlerini birbirlerinin karşısına diktiği örneklerle doludur ihanetin kutsal tarihi. İnsanın kendisini ait hissettiği kimliklerinden hangisi en güçlüyse, hayatının temel eksenini de o kimliğin temsil ettiği eğilim, tutum ve davranışları belirler. Gerçekten var olan kimlikler ile çeşitli baskılardan çekinildiği için varmış gibi gösterilmeye çalışılan kimliklerin benlik üzerinde yarattığı çatışma, ihanet olarak adlandırılan davranış biçimiyle açığa çıkar. Bu açıdan değerlendirildiğinde ihanet, turnusol kâğıdına benzetilebilir; sadece rengi değiştiğinde gerçekler anlaşılır. Bir hareketin ihanet olup olmadığına ise kararı her zaman yine iktidarı elinde bulunduranlar vermiştir. Gücün ve egemen söylemin sahibi olan için, kendisi-ne yönelik gayrimeşru bir hareket olan ihanet, “öteki” için çoğu kez meşru bir hak arayışı, bir çıkar elde etme aracıdır. Kazananlar için ihanet, kaybedenler için bir iktidar mücadelesi olarak görülür. Ancak tarihi her zaman kazananlar yazmıştır... İhanetin kutsal tarihi, çetin iktidar ve güç mücadeleleri, çıkar çatışmaları manzumesidir aslında… …Ve ihanet, özünde bir iktidar ve aidiyet meselesidir.