“Sivas’ın bir Kürt-Alevi köyünde dünyaya gelmekle birlikte, ‘’Alevi’’ ismiyle ilk kez Ankara’da tanıştım. Köyde iken biz, ‘’Kurmanc’’ yani Kürt idik. Genellikle ılımlı düzeyde dindar olan köyümüzde, bir tek dedem Şiiliğe yatkın bir dindarlığa sahipti. Yaşamıma Ankara’da devam edip sol düşüncelerle de tanışınca din hayatımızdan kayboldu. Bizim etik değerlerimizin çocuklukta şekillendiğinin farkına, bazı olumlu ve olumsuz tecrübeler neticesinde, sonraları varacaktım. 2 Temmuz 1993’de Madımak’da gerçekleştirilen katliam, bir çok kişi gibi beni de sarstı. Kendisini İslam içinde gören iki akım arasındaki büyük farklılık üzerinde düşünme, beni; din tarihi hakkında okumaya yöneltti. Yaptığım araştırmalar sırasında sadece Sünnü kesimde değil; Aleviler içerisinde de inancın anlamı ve tarihi hakkında ciddi doğmaların olduğuna şahit oldum. Bu kez, Aleviler içerisinde yaygınlaştırılan doğmalardan biri; Kürd’ün Alevisinin olmayacağı, diğeri ise, Aleviliğin ‘’ezelden’’ beri var olduğu üzerineydi. Bu çalışma; din ve toplum ilişkisi hakkında önemli kaynaklar taranarak hazırlandı. Bütün dinler gibi, peygamberleri Tanrı tarafından gönderildiğine inanılan dinler de, hayat içinde zamanla farklılaşmaktadır. Aynı inanca sahip değişik tabakalar aynı Rab’dan değişik şeyler beklemektedir. Öyle ise, inancın değişik kesimler arasında algılanışı da anlamlı hale gelmektedir. Bu çalışmayla, din ve inanç; değişen hayatın değişen siyasal aktörleri ile bağının ortaya konulma çabası ile anlaşılır kılınmaya çalışıldı. Başarı konusundaki değerlendirme okuyuculara aittir.”