“O, babamın en yakın arkadaşı, en yakın dostuydu. Hani, nefes arkadaşı derler ya işte oydu. Babam yıllarca ona hiç toz kondurmamıştı. Birgün olsun birbirlerini kırmamış, eleştirmemişlerdi bile… Babam müzik dinlemeye bayılıyordu. Ya o, o tam bir müzik tutkunuydu. Dinlendiğini hissettikçe ardı ardına söylerdi şarkıları, türküleri. Hem de öyle bir söylerdi ki hangi makamda olursa olsun en küçük bir hata yapmadan söylerdi. Bilmediği şarkı, türkü yoktu. Babam onu dinlerken öyle mutlu olurdu ki. … Hele sevdiği Gesi Bağları’nı söylerken. Dalga dalgaydı. Onları hep istasyon istasyon gezerken anımsıyorum. Kıbrıs, Sofya, Moskova, Almanya, İzmir, Ankara, Diyarbakır, dolaşır dururlar, birbirlerinden hiç ayrılmazlardı. Gece ya da gündüz hangi saatte olursa olsun hep yan yanaydılar. O en iyi dostu, yaşam arkadaşı, yaşama sevinciydi. Evinin boşluğunu onun sesi dolduruyordu. Yıllar sürdü bu birliktelik, bu arkadaşlık. Hiç ayrılmadılar. Babam hasta olduğunda o hep başucundaydı. Yine şarkılar, türküler söylüyordu kısık sesiyle. Babam son nefesini verdiğinde onun da içindeki ışıklar söndü. Bir daha da hiç yanmadı. Babamın tek kankasıydı. Adı SİNKA’ydı. Lambalı bir radyoydu. Babamın öldüğü gün o da kendini ahşap kasasına gömdü.”

Benzer Kitaplar