Yer altı pınarları kurusa, yağmurlar yağmasa, dereler nehirler, elektriğe dönse, suya olan arzumuz biter mi? Hava kurşun gibi ağır olsa eritilmez mi? Nefes almaya ihtiyacımız hiç söner mi? Sovyet milletleri de bu arzu ve ihtiyaçlarla yandılar. Onlar ilk ve öncü olanlardı. Bu milletlerin en önde geleni olan işçi milleti, fedakârlıkların en büyüğünü yapandı. Köylü milleti ise en çok kahrolandı. Onları ezenler ise Komünizm diye diye Komünizmi çaldılar yere. Bu tarihin nasıl olduğunu, teoriye ne yapıldığını, tıpkı diyalektiği umursamadıkları gibi umursamayan “Marksist Leninist”ler olduğunu, böyle “devrimciler” bulunduğunu görmek insana hâlâ kahırdan başka bir duygu vermiyor. Oysa sadece bu tarihsel arka planın teorik serimi-gösterimi ve yeni bir teorik sonuca varılması bize yeni bir hareket verebilir. Sosyal Demokrat bürokratizmin ölümü, işçi komünizminin doğumunu elde eder. Ancak o zaman, devrimler durmaz, sürer.

Benzer Kitaplar