Sosyalizm, bir ideoloji; ama bilimle çelişmeyen yegane ideoloji: insanlığın bütününü kuşatıyor, gerçekliği çarpıtması sözkonusu değil; zira emek’i temel alıyor ve emek, şu ya da bu insanların değil ‘İnsan’ın, hem tek hem de zorunlu temeli. İnsan, beşeri-toplumsal bir varlık olarak hayatını kendisi üretiyor. Üretmekse, varedilmek/yaşanmak istenen hayat parçası ile insan arasındaki münferid engelin yapısı temelinde biçimlenmiş bir çabayı, ‘emek’i gerektiriyor. Bu biçimlenişe, aşılacak engelin yapısından kaynaklananlar dışındaki ölçütlerin de karıştırıldığı anda, ekonomi toplumsal karşısında özerkleşmeye başlıyor ve ‘üretmek’ hayatın üretimi dışına kayıyor. Hayat, kendisini üretenler tarafından belirginliğini yitirdiği ölçüde ortaya çıkacak olansa ‘insanlara hükmetme sanatı’, yani siyaset; üstelik, özerk ve ayrıcalıklı bir ‘iş’ olarak: çabanın bir bölümü, artık kendisini harcayanların hayatı yerine, tahakküm üretimi ‘iş’ ine gidiyor. Tahakkümün varlıksal temeli emekse, emek sömürüsünün olmadığı yerde iktidar ilişkileride olmaz sosyalizm, kimsenin, ne kimseyi sömürdüğü ne de kimseye hükmettiği toplumsal durum; dolayısıyla komünizmin de anarşizmin de, hem kalkış hem de buluşma noktası; tabii eğer özyönetim olarak anlaşılıyorsa... Özyönetim ise, ister nesnelerin yönetimi olsun isterse de insanların, yönetim işlevinin hayatın üretimi karşısındaki özerk ve ayrıcalıklı ‘iş’ olmaktan çıkartılması. Proleterliklerinden ibaretmiş farzedilen insanların nihai zaferini hedeflemek yerine, ivmesi insanların proleterleştirdikleri an ve çerçevelerde bulun çok yönlü/mevzili bir strateji; ‘motto’su da: özgürlüğü bir defada ve bütün zamanlar için garantileyecek hiçbir rejim yoktur.; zira özgürlük, her defasında yeniden fethedilmeyi gerektirir (Proudhon) ve sadece kendisini fethedenlerindir.

Benzer Kitaplar