Nedir sosyal medya? Nasıl bir toplumsallık kurar? Bizi nasıl özneleştirir ya da ne tür öznellikler yaratır? Bilginin üretilmesi ve yaygınlaştırılmasında ne gibi bir işlev üstlenir? Herkes sosyal medyaya özgürce erişebilir mi? Bu anlamda sosyal medya, yeni bir demokratik ufuk açabilir mi? Yoksa sosyal medya ile hayatımıza giren erişilebilirlik, açıklık ve yeni toplumsallık biçimleri, henüz yaşamımızda hissetmediğimiz ama belli ki yakın gelecekte kaçınılmaz olacak yeni bir tahakkümle ilişkilendirilebilir mi? Tüm bu sorulara yanıt arayan Lovink, artık hayatımızın ve toplumsallığımızın kurucu unsuru haline gelen sosyal medyayı, iktidar ve güç ilişkileri düzleminde ele alıyor. Böylece sosyal medyayı salt kendinde iyi veya kötü olarak değil, toplumsal çatışmalar ve güç ilişkilerinin politik kuruluşuyla tanımlıyor. Özellikle de duyumsamayı en aza indirgeyip algıları maniple ederek kolektif toplumsallığı baltalayan yeni bir tür bireyciliği öne çıkarması anlamında sosyal medyanın barındırdığı tehlikeleri vurguluyor. Ama sosyal medya eleştirisini onun reddine veya ondan vazgeçmeye değil, sosyal medya içinden ve onun karşısında konumlandırmak, belki de Lovink’in en çarpıcı önerisidir. Dolayısıyla Lovink, sosyal medyanın kendiliğinden demokrasi, özgürlük vb. getirmeyeceğini hatırlatır ve daha demokratik ve özgür bir toplumsallığın ancak sosyal medya alanında sergileyeceğimiz etkinlik, örgütlenme ve mücadele ile kurulacağını belirtir.