Seksek ile dünya yazınında büyük ve haklı bir üne kavuşmuş olan Julio Cortázar her türlü anlatı, şiir, öykü ve metinden oluşturduğu Son Raunt’ta, geniş bir coğrafyaya yayılan bambaşka temaları farklı yazınsal tekniklerle ele alarak tarihsel, toplumsal ve siyasal verilerle, gözlem, ansiklopedik bilgi, yazın içi estetik ölçütler, erotizm, ironi, oyun araçlarını ustalıkla harmanlıyor: okundukça renk renk açılan doyumsuz panoramasıyla sıradışı bakışının eşsiz yapıtlarından birini sunuyor okura. Güzellik ve kültürle kendimizi kaptırdığımız, ağır aksak, sonu gelmez ve bencil alışveriş, kendimi birkaç saatte birçok güzellikle yüz yüze bulabileceğim bir anakarada sürdürülen yaşam; Giotto freskleri ya da Prada'daki Velâzquez'ler, Büyük Kanal'ın Rialto kıvrımı, Turner'ın resimlerinin ışığı yeniden bulduğu söylenebilecek Londra sergi salonları, neredeyse her gün, eski devirlerde olduğu gibi güzelduyusal ve zihinsel sorunlara, soyut felsefeye, düşgücünün, düşüncenin ve anlayışın sürüklendiği en yüksek düzlemdeki oyunlara, her şeyi unutup bir yana atarak, ateşle kendini vermek gibi çekimlere kapılma duygusu içimde sonu gelmez bir çekişmeyi uyandırıyor; bunlardan hiçbiri eğer aynı zamanda halkların yaşamsal sorunlarına yönelmiyorsa, üçüncü dünya aydınının durumunu kararlı biri biçimde ele almıyorsa etik olarak haklı çıkmaz, bir anlam taşımaz duygusuna kapılıyorum. Çünkü günümüzde tüm aydınlar, gücül olarak ve gerçekte üçüncü dünyaya ait olduklarından, en başta gelen görevleri, bombanın pimindeki parmağı usul ama kesin bir biçimde destekleyenler için bir tehlike, bir gözdağı, bir skandal oluşturmaktadır.