Tam bir çürüme dönemi yaşıyoruz. Devlet bireylere, “omlet yapmak için kırılması gereken yumurtalar” olarak bakıyor. Yeni bir toplumsal mutabakat ihtiyacı var; devlet istemiyor. Mevcut hukuk sistemi zevahiri kurtarmıyor. Bütün insani değerler göreceleşmeye başladı. Peki, bütün bunlara rağmen, vicdanı sızlayan, adalet duygusuna sahip, herkes için haksızlığa karşı çıkan ve haksızlığa karşı çıkan herkesle birlikte davranmayı beceren kişi(lik)ler/ birliktelikler imkânsız mı? Sivil itaatsizlik, haksızlıklara karşı bütün yasal yolların tükendiği noktada kamu vicdanına çağrıyı amaçlayan bir eylem türü. Düşünen, kendisiyle barışık yaşamak isteyen, “onur”dan hâlâ haberdar olan insanların daha vahim toplumsal felaketlerin önüne geçmek için başvurabilecekleri bir çare. Bireyin, kişisel çıkarlar, parti, grup ve çevre çıkarlarından bağımsız olarak, kendisiyle vicdani hesaplaşmasının sonunda giriştiği “demokratik bir isyan türü”. Vicdanın zorladığı bu isyana başka insanların da katılması için düşünsel ortaklığa, ideolojik birliğe gerek yoktur. Karşı olunan konuyu içeren bir ortak anlayışın oluşması, yani kısmi bir düşünsel çakışmanın varlığı yeterlidir. Başka bir ifadeyle sivil itaatsizlik, gündelik ilişkilerimizde bizi bir arada tutan ahlâki ilkeleri (haksızlıklara karşı çıkmak, yalan söylememek, sahtekârlık yapmamak, sözümüzü tutmak, yaptığımızı sahiplenmek... vb.) politik düzeye taşıma, o düzeyde geçerli kılma çabasıdır. Sistemin geneline değil tekil haksızlıklara yöneliktir. Alenidir. Politik ve hukuki sorumluluk üstlenilerek kamu vicdanını kıpırdatmayı hedefleyen, şiddet içermeyen, mevcut yasal yollar tükendikten sonra başvurmak zorunda kalınan, bu nedenle yasadışı, ama meşru bir eylem biçimidir. Elinizdeki kitap konu ile ilgili farklı deneyimlerden yola çıkılarak yazılmış önemli teorik metinleri bir araya getiriyor. Bu metinler, sivil itaatsizliğin Batı’da, yani az çok adil ilişkilerin var olduğu ülkelerdeki düzeltici yanına; demokratik ilişkilerin yerleşmediği ülkelerde ise yapıcı/kurucu yanına da ayrıca dikkat çekiyor. Demokrasi kültürünün gelişmediği ülkelerde kendine güvenmediği için “zor”la varlığını sürdüren devlete karşı direnmeyi içerirken, aynı zamanda, anti-totaliter yeni bir kültürün oluşmasının da önünü açıyor sivil itaatsizlik. “Düzen” yerine “adalet”ten, “onursuz bir suskunluk” yerine “insana saygı gösteren tartışmacı bir çokseslilikten” yana olanlar için...