Sinbad büyük Halife Harun el Reşit zamanında Bağdat’ta yaşayan çok zengin bir adamdı. Güzel bir evi vardı. O ve arkadaşları hava sıcakken bahçede ağaçların altına oturur, konuşurlardı. “Şimdi zenginim, ama hep zengin değildim. Çok fakirdim. İlk yolculuğumda çok korkmuştum. Size bunu anlatacağım.” dedi Simbad. O zamanlar çok genç bir adamdım. Hemen her genç gibi, ben de sorumsuzca yaşadım ve çok geçmeden de parasız kaldım. “Bir şeyler yapmalıyım,” dedim kendime. Ve hemen evimi ve her şeyimi üç bin akçeye sattım. Parayla da kumaş ve başka mallar aldım. Onları Basra’ya götürdüm. Nehirde bir Arap gemisi vardı, kaptanıyla görüştüm. “Haftaya yelken açacağız,” dedi bana. “Gemide altı tüccar var. Onları doğudaki adalara ve ülkelere götüreceğim. Tüccarlar mallarını sattıktan sonrada onları alıp buraya getireceğim.” “Bir tüccar daha götürebilir misiniz?” diye sordum ve ekledim. “Sadece altı sandık yüküm var. Sana yüklü bir yol ücreti öderim”