Kitapçılar, bitmek tükenmek bilmeyen yaşam denizinin vefalı dinlenme adalarıdır. Gündelik yaşamın hayhuyu içinde kanat çırpmaktan ne vakit yorulsam, o sihirli kağıt kokusuyla kendine çağırır beni ve bambaşka dünyalarında kelime kelime ağırlar. Yine böyle bir günün ardından kendiliğinden sürüklendiğim Başkent’in büyük kitapçılarından birinde “din” başlığı altında dini kitapların sergilendiği raflara bakmaktaydım. Yan yana dizilmiş nefis baskılı Kur’an mealleri çekti dikkatimi. Önce birini sonra diğerini derken hepsini tek tek karıştırdım. Kur’an’ın kendine özgü o dinamik ritmi, bu ritmin Türkçede de yakalanıp yakalanamayacağını düşündürttü bana. Eve varır varmaz birkaç sureyi çevirmeyi denedim. Çevirdikçe, ortaya çıkan sonuç beni heyecanlandırdı. O gece sabaha doğru hâlâ ayaktaydım ve on yedi kısa surenin çevirisini bitirmiştim! Belli aralıklarla Amme Cüzü bitene kadar çeviri yapmaya devam ettim. Benim çevirim, edebi zevke sahip entelektüel bir kitleyi hedeflemektedir. Amacım, bundan sonra Kur’an çevirilerini yapacak çevirmenler nezdinde küçük de olsa bir farkındalık oluşturmaktır.