Çünkü sen Süleyman’ı görmedin/Kuşların dilini nereden bileceksin? diyen Sühreverdi’nin, konuşan yalnız Hakikat’tir diyen Bediüzzaman’ın, ayrılığa ulaşsaydık, ona kendi acısını tattırırdık diyen İbn Arabi’nin, üzüm sarhoşluğu değil benim sarhoşlu-ğum/benim sarhoşluğumun sonu yok diyen Mevlana’nın, mantıku’t-tayrın lugat-ı mutlakından söyleriz diyen Niyazi Mısri’nin, teknolojik burjuva uygarlığı, bir protezler medeniyetidir, insanların ruhlarını sakatlıyor, onlara protezler takmaya çalışıyor diyen Tarkovski’nin, düşünme, yüzyıllardır kutsanan aklın, düşünmenin önündeki en büyük engel olduğunun anlaşıldığı yerde başlar diyen Heidegger’in, sessizlik söylenmeyeni içermez, söylenemeyeni de kuşatır diyen Guenon’un, İslam, insanla Allah arasında bir vuslattır di-yen Schuon’un, zaman gerçek yargılayıcıdır diyen Peter Handke’nin, şiiri, aşk gezegeni olan ve Hz. Yusuf’un makamı olduğu söylenen Venüs’ten alan Sezai Karakoç’un, özetle, pi-lav yiyip Mesnevi okuyarak bir medeniyeti inşa eden Doğulu-Batılı bütün bilgelerin, azizle-rin ve şairlerin izinde bir yolculuk... Sadık Yalsızuçanlar, bu okumalarından süzülen sözün, sessizliğe çıkışını öykülüyor.