“Yarım kalan sevinçlerim vardı benim. Yarım kalan mutluluklarım. Daha tohum halindeyken, filiz bile verememişken solmuş umutlarım vardı. Hep bir yanım eksikti. Hiç tamamlanmamıştım şimdiye kadar. Hep yarım kalmıştım. İlk defa dün akşam kendimi tamamlanmış hissetmiştim, oysaki bu bir yanılsamaydı. Yankı gitmişti. O pırıl pırıl parlayan güneş sanki önünde koyu bir bulut varmış gibi tüm güzelliğini ve ışığını kaybetmişti.” Henüz beş yaşındayken kaybettiği anne ve babasının ardından büyük bir yalnızlığa gömülen Ada, içinde biriktirdiği binlerce kelimeyi defterlere yazarak ve tek bir kişiye karşı duyduğu imkânsız aşkını anlatarak geçirdi çocukluk yıllarını. Ta ki bir gün o imkânsız aşkına kavuşuncaya kadar. Ancak gözlerini açtığında, yıllar sonra kavuştuğu çocukluk aşkını kaybedeceğini bilemezdi. Aradan geçen yıllar kimsesiz Ada’nın küllerinden yeniden doğmasını sağlayıp onu güçlü bir kadın mı yapacaktı yoksa çocukluğundan beri içinde debelendiği yıkıntıların altında mı kalacaktı? Günün birinde her giden geri gelirdi ve o gün geldiğinde Ada’yı önemli bir karar bekliyordu