Bilimlerin ortaya çıkışı, konusu basitten karmaşığa doğru gerçekleşmiştir. Buna göre sosyolojinin ortaya çıkışı da on dokuzuncu yüzyıla denk gelmiştir. Avrupa’da ortaya çıkan sosyoloji Avrupa’nın siyasi, ekonomik ve sosyal hareketlerinden etkilenmiştir. Sosyolojinin doğuşunda Avrupa’da hâkim olan zaman ve mekân şartları, makro boyuttaki toplum meseleleri ile ilgili olduğu için sosyoloji de doğuşu ve gelişiminde uzun süre makro boyuttaki konularla ilgili çalışmalar yapmıştır. Sosyoloji biliminin ilk yıllarında yoğunlaşmış olduğu konuların devlet, aile, din gibi daha genel konular olduğu ve bu konuların da evrensel evrim şemaları içinde ele alınarak değerlendirilmeye çalışıldığı dikkati çekmektedir. Kainattaki pek çok şeyin birbiri ile iletişim hâlinde olduğu bilinmektedir. Sosyal gerçekliğin son derece karmaşık olup tek bir faktör ile açıklanamayacak kadar basit bir olgu olmadığı bugün kabul edilen bir gerçektir. Özellikle sosyoloji bir bilim olarak ortaya çıktıktan sonra sosyal antropoloji ve psikoloji de bilim olarak ortaya çıkma sürecine girdi. Bu bilimler, sosyolojiye göre daha fazla birey, bireyin sosyal hayatı ve etkileri üzerine çalışmalar yapıyordu. Bilimler arasında etkileşim olduğu için makro boyuttaki çalışmalardan sosyolojik bakış açısı da etkilenmeye başladı. Sosyolojinin makro boyuttaki çalışmaları mikro boyuttaki çalışmalardan da etkilendiğinden dolayı makro boyuttaki çalışmaların tek başına yeterli olmayacağı, makro ve mikro çalışmaların bir arada gerçekleşmesi gerektiği düşünülmeye başlandı ve sosyolojik çalışmalarda mikro boyuttaki bakış açılarına da yer verilmeye başlandı. Sosyolojik çalışmaların makro boyuttan mikro boyuta kaymasında Avrupa ülkelerinde gelişen sosyolojinin ABD’de de çalışılmaya başlanması ve sosyolojinin bu ülkenin kültürel kimliğinin etkisi altında kalmasının da etkili olduğu bilinmektedir. Amerikan toplumunun Avrupa ülkelerine göre farklı-sosyo kültürel yapısı, Amerikan sosyolojisinin mikro boyuttaki çalışmalara yönelmesinde etkisi büyük olmuştur. Böylece sosyoloji daha fazla mikro boyuttaki olayları ele almaya başlamıştır. Mikro boyuttaki çalışmalar, grup içinde, yüz yüze etkileşim ile meydana gelen sosyal davranış kapsamında kalan çalışmalar oldukları için sosyolojinin çok dar bir alanda kalmasında etkili olmuştur. Mikro boyuttaki çalışmalar daha çok yüz yüze ve bireysel nitelikte çalışmaların üretilmesini sağlamış, dolayısı ile de sadece çalışmaların yapıldığı bireyler ve küçük gruplarla sınırlı kalmasında etkili olmuştur. Bir taraftan da bu çalışmaların daha fazla psikolojinin konusu içinde kaldığı dikkatleri çekmeye başladı. Oysa sosyolojinin konusu sadece birey değil, toplumun etkisi altında şekillenen ve gerçekleşen birey dolayısı ile de toplum davranışları olarak tanımlanmaktadır. Öte yandan makro boyuttaki çalışmalar, evrensel şemaların tuzağına düştüğü için çok genel ve çok yüzeysel bilgiler sunabiliyordu. Bu iki bakış açısının da tek başına yetersiz kaldığı fark edildiğinde daha gerçekçi çalışmalar gerçekleştirilmeye başlanmıştır. Amerikan sosyolojisinin daha çok birey odaklı, grup içinde yüz yüze etkileşim sürecinde meydana gelen sosyal davranışın kapsadığı mikro boyuttaki sosyolojik araştırmaların sosyolojiyi ve çalışma alanlarını giderek kısırlaştırdığı ve psikolojinin sahasına girmeye başladığı da diğer taraftan fark edilmiştir. Ancak yapılan bu çalışmaların sosyolojiye önemli bir bakış açısı kazandırdığı da gözden kaçırılmamıştır. En az devlet ve toplum kadar önemli olan insan gerçeği sosyolojinin gündemine girmeye ve önem kazanmaya başlamıştır. Sembolik etkileşim teorisinin baş mimarı olarak kabul edilen C.H. Mead’in etkileşim sürecinde ferdî ve sosyal ben kavramları ile davranışa iç boyut kazandıran çalışmaları ile insan davranışının organik yorumunu savunan Cooley’in çalışmaları sosyolojiye yeni bir boyut kazandırmıştır. Bu çalışmalarla sosyolojinin yeni bakış açısı ile mikro boyuttan kopmadan, bir kısım sıyrılma ile makro boyuta yönelme söz konusu olmuştur. Bu grup teorisyenler on dokuzuncu yüzyıl teorisyenlerinin sadece toplum odaklı çalışmalarının yetersiz kaldığını fark etmiş olmaları kadar sadece birey odaklı çalışmaların da kısır kalmış olmalarını fark etmelerinden dolayı fert ve toplumun birbirlerinden ayrı tutulmalarının mümkün olmadığını, bir madalyonun iki yüzü gibi kabul edilmesi durumunda gerçek bilgiye ulaşılabileceğini fark etmiş oldular. Sembolik etkileşimcilere göre sosyal davranış, sadece karşıdaki fert ya da varlıklara yönelmekle açıklanamaz. Ferdin bir de kendisine yönelimi söz konusudur. Buna göre sosyal etkileşim, fertler arası iletişim kadar ferdin kendisi ile de iletişimi demektir ve bu anlamda çift boyutlu bir süreçtir. Bu çift boyutlu iletişim, fertlere diğer canlı varlıklardan farklı olarak anlam verme ve bu anlamları sembollerle ifade etme ile dışlaşmaktadır. Semboller, yazılı veya yazısız işaretler olabildiği gibi jest ve mimikler şeklinde de tezahür edebilmektedir. Sembolik etkileşimcilere göre de sosyologlara düşen en önemli görev tüm bu süreçleri incelemektir. 1990 yılında yüksek lisans tezi olarak hazırlanılan bu çalışmada yirminci yüzyıl başlarında ortaya çıkan ve on dokuzuncu yüzyıl sosyolojik yaklaşımından farklı bir bakış açısı sunan sembolik etkileşim teorisi ve farklı bakış açıları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Değişen dünyada fert ve toplumun birbirinin içine girdiği ve ayrılmazlığı, ayrılmasının veya ayrı kabul etmesinin suni olduğu net bir şekilde ortaya konulmuş bulunmaktadır. Bu hareket noktasından yapılacak çalışmaların toplumu ve içinde yaşayan bireyleri ve davranışlarını çok daha iyi açıklayabileceğine olan inancımız bu çalışmanın yayınlanmasının iyi olabileceğini bize gösterdi. Çalışmanın ilk yayını sonrasında görmüş olduğu teveccüh, konu ile ilgili çok fazla çalışma yapılması beklentisini yaşattı. Ancak sembolik etkileşimciler çok bahsedilmelerine, olumlu yönde değerlendirilmelerine rağmen aradan geçen süre içinde beklenildiği kadar kendileri ile ilgili çok yayın ortaya çıkmadı. Çalışmanın baskısının çok önceleri bitmiş olması ve çok soruluyor olması yeni baskısının yapılmasını gündeme getirdi. Ancak çalışmanın çok daha fazla geliştirilmesinin Türkiye’deki sosyolojik bakış açısının gelişmesine katkı sağlayacağını düşündüğümüz İçin kitabın genişletilmiş ve geliştirilmiş yeni baskısını da geliştirilmiş baskılarını da yayına hazırlamaya çalışıyoruz. Umarım başarılı oluruz…