Şekerci çırağının yükselişi midir, yoksa Ferdi Tayfur’un özyaşam öyküsü mü? Değil! Hem sıradan bir insanın yaşam mücadelesini, hem de bir sanatçının yaşamından kesitleri buluyoruz bir arada. Bireysel gibi gözüken yürüyüşün toplumsal boyutlarını, tüm olumsuz koşullara rağmen, insani, sevecen ve yer yer isyankar, kısaca insanın yaşamdaki suretinin tüm yansımasıyla varoluşunu duyumsamaktayız bu anı romanı okurken. Dalıp dalıp giderken, bir yerde ana konunun omurgasına döndüğümüzü ve yeniden dalıp gittiğimizi görürüz. Tüm bu gel gitler arasında, Şekerci Çırağı’nın yaşam kesitinin Ferdi Tayfur’un yaşamıyla örtüştüğünü sanırız. Oysa bir de bakarız ki, ikisi de yollarını ayırmış. Aslında sıradan bir yaşamın şaşkınlıklarla dolu sahnelerinin toplamı gibidir bu anıroman. Yaşadığımız koşullar kahramanlara hep ihtiyaç duyar. O da kahramanların çıktığı yoksul yerlerin temsilcisidir bu anıromanda. Bir kahramandır, bir Şekerci Çırağıdır; seven, sevilen, nefret edilen. Çaresiz ama umutlu. Bu umudunu ve direncini yaşamına ilke etmiş ve hedefine varmak için mücadeleyi elden bırakmamış bir insanın öyküsü gibi görünse de aslında halkın yaşamının bilinen bir adda yansımasıdır.