Elinizdeki kitap Türkiye toplumunun toplum olarak yaşayabilmesi için gerekli olan temel bir ihtiyacına, 'saygı' ihtiyacına odaklanıyor. Bu ihtiyaç o denli büyük ki, kitabın adını 'saygı açlığı' koysak bu hiç de abartılı olmazdı. Bu ihtiyaç tespitini son yıllarda Ortadoğu'da ve Türkiye'de meydana gelen gelişmelere bakarak yapmadık; saygı meselesinin, Türkiye'nin demokratikleşememe tarihinin iyileşmeyen bir yarası olarak, çok boyutlu ve çok taraflı bir mesele olarak ele alınmasını istedik. Türkiye'de bir felsefe geleneği olmadığı hep söylene gelmiştir, ancak bu soyut konuların ve kavramların tartışılmaması için mazeret değil, olmamalı. Dostluğu, saygıyı, emeği, sevgiyi, devleti, toplumu, iyiliği, vicdanı, ahlakı hele hele özgürlüğü daha sık ve daha çok tartışmalıyız. Dar görüşlü siyasetlerin tüketimci bireycilik, mezhepçilik/dincilik veya milliyetçilikle toplumu parçalamasına, toplumun müzakereye ve uzlaşmaya dayalı geniş siyasetten, farklılıklarla bir arada yaşama sorunundan uzak tutulmasına engel olmanın yollarından biri de budur. Saygı, birçok değerli bilim insanı ve yazarın yaklaşık iki yıla yayılan yoğun emeği sonucu ortaya çıktı.