Tepedeki Şato’nun kontu tarafından çağırtılan genç bir kadastrocu, gecenin bir vakti karlarla kaplı, isimsiz bir köye varır. Gizemli Şato’nun sakinleri aynı zamanda köyü yöneten kuralcı memurlardan oluşmaktadır. Kadastrocu K.’nın tek istediği işini yapabilmektedir ama daha ne olduğunu anlayamadan, kendini anlamsız bir bürokrasinin, çıkışsız bir labirentin içinde buluverir. Şato’da Kafkaesk kâbusun konusu “ulaşamama hali”dir. K. sürekli Şato’ya gitmeye çalışır ve her defasında, ya köylülerle ya da memurlarla karşı karşıya gelir. Varolmanın ve her türlü otoritenin dayanılmaz ağırlığını hayatı boyunca içinde bir pranga gibi taşımış olan Kafka, otoriteyle bireyler arasındaki güç çatışmasını Şato’da bir kez daha gözler önüne serer ve “ölümsüz eser” tanımını sonuna kadar hak eder.