Doğa şaşırtıcı bir şekilde hayat dersleriyle doludur. Bedenimiz ise, onun ele geçirdiği terk edilmiş bir şehirdir sadece. Her insan da her şehir gibi toprağın üstünde dikilip bir ev bulduğunu sanır kendine önce. Sonra ismi bir taşın üzerine yazılmayı hak ettiğinde, kemikleri tıpkı bir harabenin sütunları gibi çayırlara uzanır yan yatar. Ne zaman ki bir çiçek yavaşlayan bir dere gibi yumuşacık bir akımla göğüskafesinin içinden yükseliverir, işte o an evine döndüğünü anlar insan, koca bir ömür dediği kısacık bir an olur. Kelimeleri yutkunan bir bebek gibi, özsuyunu yutkunan bir kelebekle bir göz göze gelişte anımsar. Anımsar nasıl da renkten renge girdiğini bir zamanlar aşkla, utangaç yüzünde lalelerin... “Umarım benimle bu yolculuğa çıkarak neye bulaştığının farkındasındır?” “İnan bana sadece senin varlığını ruhumda hissettiğim her bir an için bu yolculuğa çıkmayı memnuniyetle kabul ederdim. Senin gövdende hayat bulduğum andan beri ilk defa kavramanın ötesine uzanıyorum. Kendimi hiç bu kadar güçlü ve vahşi hissetmemiştim. Şunu bilmeni istiyorum ki; son nefesimde dünyayı senin yanında keşfetmekten daha büyük bir onur olamazdı. Sana bu çiçekli cennet kuşatması için çok teşekkür ederim.”

Benzer Kitaplar