Allahuekber Dağlarında kara düşmüş kan damlasını ayaza çalmış bakışları bedenleri değil ruhları donduran beyazlığın maverasında beyaz kuşlara dönüp beyaz iklimlere uçan erleri hatırla.. Hatırla ki bütün çeşmeler şehadete susayanlar içindir; düşmeden gökten yıldız, düşen bedenini beyaz kelebeklerin yükselttiği erler içindir.. Ve sen ey karlara bıraktığım şehidim, ey bir Sarıkamış uğruna yitirdiğim fidanım!... Allahuekber içinde candan geçen ve tenden geçen, ilk şehidim ve son şehidim! Ay ışırken gecelerde, bir nur iner üzerine ve beyaz güllerden bir çelenk bir konur başına her gece her şafakta, her karda ve her ayazda! Ağıtların en hüzünlü güftelerini unutup melekler Rahmanı neşideler yağdırır sağnak toprağına, çürümesin diye bedenin. Sen ey Şehit!... Ağlamak da bir anlatıdır diye şimdi yalnızca ağlıyorum ardından.. Üzüntüden değil hüzünden gözyaşlarım. Çünkü yıldızlar, hep başka bir kıyıda doğmak için batarlar ve şehitler daima nur içinde yatarlar! Kanat şakırtılarını sen de duyuyor musun, okuyucu; sana da gül kokusu geliyor mu? Şu avucundaki Sitare mi, yoksa ay mı okuyucu? Bugün günlerden hangisi hatırlıyor musun?...