Kararlı üşengeçliklerin, insanın doğaya değil de topluma doğduğu savının, betona sövgülerin, plastik zamanları hakir görmelerin, susmanın bir durum değil bir hak olduğunu hatırlatmaların, tarihin en vasat tımarhanesinin modern dünya denilen tımarhane olduğu tespitinin; Kafka’dan, Camus’den, Uyar’dan, Dıranas’tan, Cansever’den, Nietzsche’den, Dostoyevski’den, Béla Tarr’dan, Pinokyo’dan, Peter Pan’den, Küçük Kara Balık’tan ve elbette Benjamin’den Canetti’den, Bloch’tan el alan, onlarla itişen uzun terkiplerin, uzun cümlelerin kitabı Şantiye Yazıları. Şantiye Yazıları “Yakınlığın yalanındansa uzaklığın belirsizliği evladır…” diyen Derviş Aydın Akkoç’un ilk kitabı! Kitaptaki denemelerin gücü nereden gelmektedir? Bana kalırsa burada biz asıl olarak bir Duygular Tiyatrosuna tanık oluyoruz. Ya da bir Ruhun Sahnesine. […] Benjamin şantiyelerin bu derece, usandıracak kadar bizim gündelik hayatımızın bir parçası olacağını tahmin ediyor muydu, bilmiyorum ama Akkoç kuşkusuz farkında. Demek ki şantiye imgesi bugün çok daha etkili bir imgedir: Sözcüğün belki en düz anlamıyla şantiyeye dönüşmüş bir dünyada, her türlü aşkınlığın, ahlakın ya da değerin çöküşünün ardından, kendiyle baş başa, yüz yüze kalan insan yoksa çocukluk evresinin işareti mi?”