“Öykülerin birbiri ile ilgisi yok sanılır. Her bir öykü bir diğerini tamamlar bana kalırsa. Öyküler iç içedir, aynı otobüse tıkılmış şehir insanları gibi. Yabancı dururlar ilk bakışta. Şimdi bir otobüste birbirlerine sırtları dokunuyor yalnızca. O sırtların aynı çimenlerde ıslanmış geceleri var belki. Bu dünyada hiç kimse bir diğerine yabancı değil. Öykülerimiz birbirinin devamıdır, hatta bütünler. Ama mesafe koymuş insanlar hayatları ve öyküleri arasına.” Diyerek tanımlıyor ‘öykü’yle kurduğu ilişkiyi Yelda Karataş. “Safran Çiçeği” adını verdiği ödüllü öykü dosyasında, üzerlerine safran sarısı sinmiş ve hayatla arasındaki mesafeyi sıfıra indirmiş öykülerini buluyoruz Karataş’ın ve otobüste rastlaştığımız “yabacı”larla olduğu gibi, sırt sırta veriyoruz onun içimizden herhangi birisine de ait olabilecek içtenlikli öyküleriyle.