"Gidersem istikbalimi kaybedecektim, fakat durursam aklımı..." Sabahattin Ali, Türk edebiyatında gelişen toplumsal gerçekçi edebiyatın öncülerinden ve onu en iyi uygulayan isimlerindendir. Hikâyeciliğine ve romanlarındaki gerçekçi yaklaşıma aşina olan okurun daha farklı bulacağı hikâyelerden oluşan Değirmen’de, aslında onun anlatımına zemin oluşturacak konularla karşılaşırız. Diğer hikâyelerinde olduğu gibi yoksulluk, köyde yaşayan çaresiz insanlar, hapishane mahkûmları ve haksız yere ölen insanların hikâyelerini görürüz, ancak henüz tam yerini bulmamış bir üslup farklılığı göze çarpar. İçimizdeki Şeytan “Kim bilir... Belki uzak bir günde, büsbütün başka insanlar olarak tekrar karşılaşırız ve belki gülüşerek birbirimize ellerimizi uzatırız...” Taşrayı da kenti de gerçekçi bir yaklaşımla okura sunmayı başaran Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan’da modern kent insanının dünyasına çıplak bir gözle bakıyor. Aydın bir kesimle birlikte geleneklerin de çevrelediği bir hayatı yaşayan insanların, insani duyguların ön planda olduğu eserde, 1940’ların insanları sarmalayan buhranıyla karşı karşıyayız. En büyük savaşı içimizden gelen bir güce karşı verdiğimiz bu alışılması güç dünya, yaşama dair tecrübeler ve aşk gibi kuvvetli duygularla birleşince romanın kahramanı Ömer’i anlamaya, kendimizi onunla özdeşleştirmeye başlarız. Kağnı Biri diğerinin yaşayabilmesi için elzem olan iki mahluktuk biz, bunu istesek de, istemesek de…” Sabahattin Ali’nin anlattığı insanlar sıcacık hikâyelere sahiplerdir. 1900’lerin uzak ikliminden günümüze gelerek bu sıcaklığı muhafaza etmelerinde kuşkusuz Sabahattin Ali’nin kalemindeki yetenek yatar. Haksızlığın, ayrılığın, hüznün, paranın hükümranlığının olduğu bir geçmiş zaman ikliminde, çoğu zaman bilgisiz çoğu zaman uyanık olan bu karakterleri sıcak yapan gerçeğe yakınlıklarıdır. Kağnı’da Sabahattin Ali’nin çeşitli dergilerde yayımladığı hikâyelerin bir derlemesi bulunur. Yazarın ikinci kitabı olarak basılan Kağnı, içerisinde çoğunlukla hapishane ya da mahkûm temalı hikâyeler barındırır. Anlattığı karakterlerin niteliği değişse de güçlü gözlem yeteneği sayesinde Sabahattin Ali, insan gerçeğini önümüze sermekte oldukça ustadır. Kuyucaklı Yusuf “Fakat her şey geçer. Her şey unutulur. Kendini bir felaketin içinde kaybetmenin bir manası yoktur.” Yazdığı eşsiz eserler ve yarattığı ölümsüz kahramanlarla Türk edebiyatında büyük bir romancı ve hikâyeci olarak yer edinen Sabahattin Ali, aramızdan erken ayrılsa da geride bıraktıklarıyla hayatımıza dokunmaya devam ediyor. Toplumcu gerçekçi bir edebiyatın temsilcisi olarak Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf ile taşraya yönelik yazının da öncülerinden olmuştur. Kürk Mantolu Madonna “Bana bakmadığına emin olduğum o gözlere saatlerce dalmak arzusu gitgide artmaktaydı.” 1940 yılında tefrika halinde yayımlanmaya başlayan Kürk Mantolu Madonna, edebiyatımızın önemli isimlerinden Sabahattin Ali’nin bugün bu denli tanınmasında büyük rol oynayan bir başyapıt. 20. yüzyılın en hisli aşk hikâyelerinden olan eserde, Maria Puder ve Raif Efendi’nin sarsıcı aşkı anlatılırken içinde bulunduğumuz zamandan uzaklaşarak bambaşka bir âleme geçiş yapıyoruz. Ses “Hayatında yalnızlıktan başka bir şey görmediği için, müthiş yalnızlığının farkında bile değildi." Edebiyatımızın usta romancı ve hikâyecilerinden Sabahattin Ali’nin beş hikâyesinden oluşan Ses, ondan aşina olduğumuz bir hikâye anlayışıyla toplumun alt sınıflarından insanların ele alındığı, haksızlığın ve yalnızlığın bir arada olduğu bir iklimde ilerler. Toplumcu gerçekçi edebiyatın öncü isimlerinden olan Sabahattin Ali genellikle köy, kasaba ya da şehir yaşamını ele alsa da, Ses’teki hikâyelerinden “Köstence Güzellik Kraliçesi” yurtdışında geçmesiyle kitaptaki diğer hikâyelerden farklılık teşkil eder. Sırça Köşk “Her an bir şey olması ihtimali içinde, saatlerce, günlerce hiçbir şey olmadan beklemek azapların en korkunçları arasındadır.” Sırça Köşk, Sabahattin Ali’nin ölümünden bir yıl önce, 1947 yılında yayımlanır. Romanlarındaki başarısını hikâyelerinde de ustalıkla sergileyen Sabahattin Ali’nin hikâyeler ve masallar şeklinde kurguladığı bu kısa metinlerde yoğun bir toplumsal eleştiri öne çıkar. Kimi kurumlardaki kofluğu ve çürümüşlüğü, samimiyetsiz çıkar ilişkilerini ve çaresiz insanları buluruz Sırça Köşk’te. Aynı zamanda alegorik bir anlatıma bürülü metinler, dönemin kimi otoritelerini de rahatsız etmiştir. Öyle ki Sırça Köşk yasaklanan kitaplar arasında da yer almıştır. Yeni Dünya “Körleşen ruhum, rahatının ve muvazanesinin bozulmasından korkuyordu.” Yeni Dünya’da Sabahattin Ali’nin diğer hikâyelerindeki gibi aşkı, imkânsızlığı, çaresizliği daha fazla işlediğini görürüz. Hastalıkla, kavuşamamakla ve güçsüzlükle çevrelenmiş sıradan insanların dramını en yalın kelimelerle işleyen usta hikâyeci, bazen her şeyi değiştirebilecek kudretteyken hiçbir şey yapamayan insanları karşımıza çıkarır. Bazen kolay görünen ama fark edilmeyen bir el tarafından engellenen durumlarda hikâyelerin kahramanları kaderlerine razı gelmek zorunda kalır. Olaylardan ziyade işlenen durumların öne çıktığı Sabahattin Ali hikâyeleri en derinimizde sakladığımız duygulara dahi dokunabilecek ustalıkta kaleme alınmıştır.

Benzer Kitaplar