Gerçeküstücülük hiçbir zaman bir edebiyat ekolü veya bir sanatçı topluluğu olmamıştır, olmayacaktır. O tam anlamıyla ruhun bir isyan hareketi ve dünyayı yeniden büyülemeye dönük kesinlikle yıkıcı bir girişimdir. Yani, insan yaşamının kalbine burjuva medeniyeti tarafından silinen büyülü uğrakları yeniden sokma teşebbüsüdür: şiiri, tutkuyu, çılgın aşkı, hayalgücünü, sihri, miti, olağanüstüyü, hayali, isyanı, ütopyayı. Veya başka bir deyişle, sınai/kapitalist toplumumuzun dar kafalı akılcılığına, tüccar zihniyetine, alçak mantığına, düz gerçekliğine karşı bir tepki ve hayatı değiştirmeye dönük ütopyacı ve devrimci bir özlemdir. Gerçeküstücülük, 1924’te başlayan fakat son sözünü söylemekten uzak olan hem entelektüel hem tutkulu, hem siyasi hem sihirli, hem şairane hem hayalci bir maceradır.