Berlin Kongresinde yapılan düzenlemeler yalnız barışı garantilememekle kalmıyor, bilâkis öyle şartlar yaratıyordu ki, olayların göstermiş olduğu gibi, gelecekteki karışıklıkların tohumlarını atmaktan başka işe yaramıyordu. Ama bunda şaşılacak bir şey yoktu. Kongreye katılan devletler, özellikle İngiltere ile Avusturya - Avusturya’nın arkasında da Almanya gelecekte barışı ve hakkı korumaktan ziyade Ayastafanos antlaşmasını tahrip etmek için toplanmışlardı Berlin’de. O anda tehlike, bu antlaşmadan geliyordu ve onlar için bu tehlikeyi savuşturmak, uygulaması imkânsız olmayan yeni bir antlaşmadan doğabilecek uzak tehlikelerden kaçınma endişesinden daha acil bir ihtiyaçtı. Nitekim, bütün bir ay süren müzakereler boyunca, bu gaye için çalıştılar: Düzelttiler, kesip biçtiler, durup dinlenmeden değiştirdiler; ne incesine baktılar, ne yarının sakıncalarından çekindiler. Berlin antlaşması karanlık ve karışık bir gelecek vaadediyordu. Fakat böyle karanlık ve karışık bir gelecek, çıkar birliği yapan devletlerin Doğu’da giriştiği avcılık için en uygun ortam değil miydi? Osmanlı İmparatorluğunu yağmalamak fikri hepsini büyülüyordu. Yağmalamaya niyetlenenler içinse, karanlık ve bulanık bir ortamdan daha yararlı ne olabilirdi?

Benzer Kitaplar