Olağanüstü güzel görünümlü bir kuş, binlerce hemcinsinin karşısına çıkar… Ve kendisiyle birlikte dünyanın en yüksek zirvesine doğru uçmak isteyip istemediklerini sorar. Sürüdeki tüm kuşlar güle oynaya “evet” derler. Hepsi de dünyanın sonsuzluğuna, göz alabildiğince geniş bir manzaradan bakabilmeye heveslidir. Oysa kimi yorulup terk eder sürüyü, kimi acıkıp. Yola hâlâ devam eden bazıları ailelerini görürler düşlerinde. Birilerinin hayallerindeyse rahatça dinlenip uyuyabilecekleri yuvalar vardır. Zirveye az bir mesafe kalmışken on kadar kuş yola devam etmektedir. Karşılarına çıkan o güzel kuşun kendilerini kandırdığını düşünen diğerleri de yolu terk eder. Geriye tek bir kuş kalmıştır. Sadece o, zirveye ulaşıp oradan dünyanın sonsuzluğuna bakabilir. Yaşadığı bu güzellikten sonra kendinde bir sorumluluk fark eder. Buraya ulaşmanın bir anlamı da sahip olduğun bilgiyle geri dönerek diğerlerinin buraya, -varoluşun merkezine- ulaşmalarını sağlayabilmektir. O artık rehber bir kuştur. Görevi gezinmek değil, getirmektir. Bu hikâye Mevlana’nın Horasanlı çağdaşı Feriduddin-i Attar’a ait… “Şairin sesi nerede ve kimden akis bulur bilinmez” derler. Mauro Martino’ya da bu avaz ulaşır bir şekilde. Sonuçta o da bir kuştur, Simurg misali… Ve bir gün kendisine bir Kuran-ı Kerim hediye edilir. İçinde, “herkesin kuşunu kendi boynuna doladık” yazılıdır. Ve başlar kendindeki o kuşla aramaya. Yolda öğrenir, uçmak sadece kanat istemez. Kimileri de tırtıl tabiatlıdır. Kelebeğe evrilmedikçe uçamaz… Mauro Mevlud Martino’dan çarpıcı bir ‘Eve Dönüş’ romanı…