Allecra, 1. Dünya Savaşı’nda kazanılan zaferin sarhoşluğunu yaşayan Roma’da, İstanbul’daki kocasının dönüşünü hasretle bekleyen sıradan bir öğretmendi. Ta ki bir akşam kapısı çalınıp da eline iki satırlık, mühürsüz bir mektup tutuşturulana dek. İstanbul’a, kocasının yanına çağrılan Allecra, barış ve aşk rüyalarıyla uçarak gittiği bu paylaşılamayan şehirde, beklediğinden çok daha fazlasını bulacak, kavuşmak istediği tek kişiyi, kocasını ise bir süre daha beklemek zorunda kalacaktı. Pera’da âdeta baştan inşa edilmiş bir Roma keşfetmiş, Roma Kulübü’nün aranılan yüzü olmuştu. Ve İstanbul’daki İtalyan Yüksek Komiseri Kont Sforza’nın barış çabalarında, onun en büyük yardımcısı olacaktı. Güzelliğiyle herkesi büyüleyen bir şehirdi İstanbul. Güzelliğiyle her göreni büyüleyen Allecra, daha önce hiç bilmediği bir dünya bulacaktı İstanbul’da. Kimler yoktu ki bu dünyada? Can çekişen bir milletin üzerinde uçuşan akbabalar, vatanını işgal eden düşmanlarla kol kola gezen hainler, savaş yaşanmamışçasına ışıltılı hayatlarını sürdüren yüksek sosyete, gözlerinde şimşekler çakan Sarı Paşa ve hürriyet uğruna nice sevdiğini ardında bırakan isimsiz kahramanlar...Çevresinde akıp giden yaşam, onu yeniden şekillendirecek, sadakat ve ihanet üzerine bir daha düşünmesine neden olacaktı. Allecra, romantik barış rüyalarıyla ayak bastığı Mütareke dönemi İstanbul’unda gördükleri ve yaşadıklarıyla baştan ayağa değişirken, bir milletin küllerinden doğuşuna da şahit olacaktı.