Samsunlu Rita, Kayseri’de sahneye çıktığında, hayır, şehre adım attığında kıyametin kopacağını, tesadüfün şuursuz rüzgârıyla hayatının değişeceğini nereden bilebilirdi. Kabadayı Ali Osman, Kayseri Cezaevi’ne girince, onun arkasından ta Ankara’dan Kayseri’ye gelen Rita, Pavyoncu Nuri’nin açtığı Elhamra’da çalışmaya başlamıştı. Hayat işte! Yanında can yoldaşı ve sırdaşı Akile’yle kimlerin ilgisini çekmemiş, hangi memur, amir, tüccar ve esnafın aklına düşmemişti ki... Şişman ve kıranta tüccarlar Hasanâ ile Ademâ, ağzı sıkı, ırzına sağlam Bekirâ, muharrir ve avukat Mahmudâ, polis katili zavallı Serkis, Terzi Şefika’nın makası, yalan bilmez aynalar, tokat yiyen çocuklar, cızırdayan kalem, siyah gözlük, ağlayan şamdan, gülen fayans, parazitli radyo, nemrut kolye, delibozuk Şoför Fuat, klarnetiyle Erkek Namık, iç sızlatan Murat Bey... Konuşan, akleden, çekişen, kavgaya tutuşan mahalleli güçlü kadınlar... Kimi karakterleri daha önceden, Kadın Düşkünü’nden tanımıştık: Fazla söze gerek yok, ceset sükûtuyla emreden Necip Bey yine karşımızda! Namuslu Müfettiş Mükremin Bey de. Fakat asıl, siyasi riyanın, doğruya benzemeye muvaffak olan yalanın, haysiyetli olmayı bilen telaşsız hilenin simgesi, pehlivanı ve kahramanı Kör İhsan da burada... Hepsi bu entrika dolu küçük kıyametin oyuncuları... Kemal Safa Güntekin, Düşkünler üçlemesinin ikinci kitabında 1955 yılını resmediyor. Yaşananları, hem de nesnelerin ağzından usta bir dille aktarıyor. Rita, ağır bir Orta Anadolu trajedisini, hayata hükmeden bir alçaklık hikâyesini, Hey Allahım bu insanlar hiç mi doymazlar tadında anlatıyor. Güntekin, muhalif kahkahasını yine hissettiriyor...