Reel Sosyalizmin yıkılmasıyla birlikte tartışma, önce kapitalizmin bu mücadeleyi kalıcı olarak kazandığı şeklinde yorumlandı, hatta kimileri daha ileri giderek tarihin sonunu ilan etti. Ne var ki, aradan geçen yıllar komünizm idealini pekiştirecek şekilde yeniden ivme kazandı. Althusser’in “piyasa temelli ilişkilerin yokluğu” şeklinde tarif ettiği komünizm, kitabımız boyunca üç ana eksenin bütün muhataplarınca her geçen gün daha çok sahiplenir oldu: yoksulluk (ekonomi), yolsuzluk (siyaset) ve bayağılık (kültür). Piyasa temelli toplum, toplumsal ilişkilerin sadece ve sadece dolar üzerinden şekillendiği bir toplumdur. Oysa toplumu ekonomik ilişkilerin çok daha üzerinde entelektüel ilişkiler ağıyla yorumlayan ve belirleyen komünizm, insanlığı emeği aracılığıyla yaratıcı potansiyelini özgürleştirençok daha farklı ve derin bir noktaya taşır. Günümüzde üç milyara yakın insanın, günde iki dolardan az gelirle yaşamını ikame ettirmesi tabii ki yok sayılamaz ve bu, tamamen ekonomik bir olgudur. Marksist teori, bu meseleyi çözmekle yetinmez, yabancılaşma ile başlayan kapitalist toplumun, özgürlüğünönüne diktiği tüm engelleri kaldırmayı vaat eder. Zira reel sosyalizm sonrası, kapitalizmin insani değerler yerine piyasayı yeğlemesi, demokratik siyasal süreçte paralı ve zengin olana ayrıcalık tanıması, kültür ve boş zaman alanına sinsice nüfus etmesi, önceki dönemlere oranla çok daha bariz ve endüstriyeldir. Eğer özgürlüğün ne olması gerektiğine ilişkin tutarlı bir ortak kanaatten vazgeçersek, o zaman bu alanı, bize karşı şekillendirecek olan kapitalizme karşı açık bırakmış oluruz. Bu yüzden, küresel düzeyde yurttaşların estetik algısının geliştirilmesi için hep beraber gayret göstermeliyiz. Zira bunda başarısız olursak, özgürlük ve demokrasi kılığına bürünmüş kapitalizm, daha adil, yaşanabilir ve insani bir topluma yönelik dönüşümleri engellemeye devam edecektir. Kitabımız, yoksulluk, yolsuzluk ve bayağılık eksenlerini incelerken, Marksist teori’nin kapsamlı bir kavrayışını da sağlar.

Benzer Kitaplar