Aba zıpka giymiş, yay kaşlı gençler deliriyorlar horon kurulunca. Yay sürülünce tellere ve yaya sürülmüş ok gibi fırlayınca horon oyuncuları, rit antik ruhuyla yeniden tekrarlanacak, yer gırganacak, terler akacak, huşu içinde toprak konuklarını, tepinseler de üstünde keyifle ağırlayacak. Sibirya’nın tundralarından aşıp gelen Şamanların, büyülü törenleri boyut değiştirmiş gibi olsa da, özde aynı şeyi yansılıyorlar yine. Açelyaların çeneklerine fısıldayan kelebekler, bu tiz kemençe tınısıyla irkiliyorlar.Tepeleri titreştiriyor ayakların tepikleri. Omzunda mavzer, ıssız tepeleri keşfe çıkmış asi ruhlu erkekler, yurt benim der de başka bir şey bilmezler. Kemençenin sesi, yeri yarıyor; küçük ölçekli bir artçı sarsıntıdan başkası değil tekrarlanan. Afur ve afili kızlar, afeti olmak için birilerinin oyunun sihirli havasında, başlarında esrik rüzgarlara inat, savruluyorlar. Nazenin değil burada sevgililer. Lakin dik ve sert sözlü, yiğitlikle sevmekteler birbirlerini. Seversen sev, sevince söze de ne gerek var. Dercesine oyundan işmar ediyor sevdalısına kızlar, oğlanlar.