Dünya kültürüne, o koskocaman müzik âlemine bu topraklardan armağan ettiğimiz büyük bestecimiz! Bir Polonyalının Chopin’le, bir Macar’ın Liszt veya Bartok’la, bir Alman’ın Bach, Beethoven, Schumann’la gururlandığı gibi bizi de gururlandıran Ahmed Adnan Saygun… Saygun’un, sadece birkaç ölçü bile dinlense hemen tanınabilen, kendine özgü eşsiz bir müzik dili vardır ve bu öylesine güçlü bir dildir ki her keşfedeni başka başka diyarlara sürükler. Saygun’un eserleri form açısından klasik bir yazıya sahiptir; klasik, empresyonist ve romantik dönemden bütün elementler mevcuttur – ancak bunlara ilaveten aksak ritimler ve modal yapı vardır ki, eserlerine büyük bir yenilik verir. Saygun köklerine bağlı kalmıştır her zaman. Müziğinde Anadolu’dan haykırışlar, yanık ezgiler, ağıtlar duyulur. Tepeden tırnağa o titreşimlerden etkilendiğini, ilhamını geleneklerimizden aldığını görmek mümkündür. Ben Saygun’un eserlerini seslendirirken, özellikle ritimlerindeki vurguları daha çalmaya başlamadan hissederim parmaklarımda. Çok piyanistik bir yapısı vardır: Piyanonun bütün imkanlarını, zengin bir renk paletiyle güçlü ve parlak olduğu kadar ifadeli bir tarzda da kullanarak piyaniste kendini en iyi şekilde ifade etme fırsatı vermiştir. Saygun’u her çalışımda hücrelerimde hissettiğim notalarıyla, onun müziğindeki tükenmez zenginliklerden ilham almaya hâlâ devam ediyorum. Adnan Saygun’un müzik anlayışı, dünya görüşü, çalışma disiplini, bitmek tükenmek bilmeyen müzik enerjisi kariyerim boyunca bana hep ışık tutmuştur. Adeta dini bir vazifeyi yerine getirir gibi huzur içinde hiç durmadan çalışması, araştırmalar yapması biz öğrencileri için inanılmaz bir çalışma sevgisi örneğiydi. Bu sevgiyi her birimize aşılamayı başarmıştır hocamız ve onun en büyük amaçlarından biriydi sanırım bu fazilete erişebilmemiz. Bana yazmış olduğu bir mektubunda şöyle der: “Benim için sanat adamı, hiçbir maddi endişeye hayatında yer vermeyen ve başkaları tarafından gelecek övgülü sözler ile kendini vanite çukuru batağı içinde boğulmaya bırakmayan ve daima gücü yettiğince iyiyi, güzeli, gerçeği arayan, ona ulaşmaya çalışarak insan olmanın faziletini duymaya ve duyurmaya ömrünü veren kişidir. Ben bütün hayatımda bu yolda yürüdüm. Bu söylediğim ideale doğru bir iki eser verebildiysem ne güzel.” Küçük İnci bu kitaba kavuştuğunda nasıl mutlu olduysa, sizler de bu notalarla çıkacağınız yolculukta masallar dünyasına seslerle girerek mutlu olacaksınız umarım.